24 Şubat 2010 Çarşamba

Adaletin bu mu dünya?


Önceki hikayeye bağlı olarak Adliyeden alınması gereken “sabıkası yoktur” belgesi için düştük adliye yoluna..Şubat başları ve hava yağmurlu..Bakırköy adliyesini bilen bilir..Dik koysalarmış bir gökdelenimiz daha olurmuş..Ana giriş kapısından girdik ve binanın girişine doğru ilerledik..O da ne, bir kuyruk var ki akıllara zarar..En son askerde yemin törenimde görmüştüm bu şekli..On’ar kişi yanyana ve kuyruğun sonundan başı görünmüyor..Kapıdan yanyana girebilecek kişi sayısı maksimum 2..Adliyenin avlusunda sarmal bir şekilde uzadıkça uzuyor..Zemin eğimli ve hava yağışlı olduğu için yerde su birikintileri vs tam bir felaket..Hem alttan hem üstten ıslanıyoruz..Su birikintilerine paspas koyarak köprü inşa etmek gibi ilkel yöntemlerle çözümler üretilmiş..Bir de “arkadaşa bakıp çıkacağım” ekibi var..”ben zaten burdaydım..arkadaşımı alıp geldim” gibi bahanelerle ortaya çıkan kaynakçılar..Adaletsizlik daha girişte başlıyor anlayacağınız..
Neyse yağmurun altında geçen 10-15 dk sonra girişe ulaşabildik ve işkencenin ikinci bölümü başladı..Havalimanına girerken bu kadar soyunduğumu hatırlamıyorum..Bir de o on’ar kişilik grupların sürekli girişe yığıldığını göz önüne getirin..Kalabalığın ortasında soyunuyorsunuz..Ve burada bile o kaynakçılar var..Binbir güçlükle geçebildik dedektörlerden..Sicil kaydı, sabıka kaydı falan derken bir sırada daha bulduk kendimizi..Bu arada elleri kelepçeli tipler, cübbesini giymiş elinde tostuyla gezenler, cübbesini giymemiş elinde tostuyla koşanlar daha neler neler geçti önümüzden..Ama havaları görülmeye değerdi cidden..Sanki orada elinde tostla yürüyen değilde onlar, o binayı kendisi dikmiş oraya..Allahtan fazla ilerlemeden uyandık bu işlemi yapabilmek için para ödeyip fiş almamız gerektiğine..”Yahu benden vergi alıp bina yapıyorsunuz, girerken zulüm ediyorsunuz bir de içeride para alıyorsunuz..Bunu hangi akla hizmet yapıyorsunuz” gibi düşüncelerle gidip fişimizi aldık ve tekrar sıraya döndük..10-15 dk sonra sıramız geldi ve sabıka kaydımızı “sabıka kaydı yoktur” şeklinde aldık..
Binadan çıkışımız daha kolay oldu..Adliyenin iç kısmında kocaman bir alan, heykeller, mermerde kabartmalı yazılar, hiç bir şekilde anlam veremeyeceğiniz bir uğultu..Tam bir arena havası..Havalı havalı yürüyüp çıktık dışarı..Kapıda kameralar, canlı yayın arabaları vs..Bu ne acaba? Hayırdır? falan derken kahraman adalet savunucularımızın 7 ay boyunca hiç bir şekilde izine ulaşamadığı fakat kendisi teslim olunca yine aynı kahraman adalet savunucularımızın “yoğun çabalarımız neticesinde yakaladık..hiç bir suç cezasız kalmaz” diye böbürlenerek yorumlar yaptıkları olayı yaratan suçlunun mahkemesi olduğunu öğrendik..

“Adalet Mülkün Temelidir” sözünü ‘bir karadeniz fıkrası’ ya da ‘temel atarken adaletli olmak’ ya da ‘siz eşşek gibi çalıştınız, bende vergi ayağına paralarınızı alıp mülkü diktim gerisiniz siz halledin’ olarak düşünebilecek beyne sahip olan adalet savunucularına selam olsun..
--------
2000 yılından bu yana toplam 588 bin 445 faili meçhul suçlu dolaşıyor. Cezaevlerimiz ise 60 bin kişi alıyor.

23 Şubat 2010 Salı

Ben gördüm işte tamam..


İkametgah almak için gittiğim muhtarlıkta, nüfus dairesindeki adres kaydımla muhtarlıktaki kaydımın birbirini tutmadığını söylediler..
E bunu düzeltin ozaman dedim..
Online sisteme geçtikleri fakat bu düzeltmeyi online yapamadıklarını söylediler..Nüfusa gitmem gerekiyormuş..
Neyse gittim nüfus müdürlüğüne ve konuyu ilettim..
"şoordaki uzun kuyruk varya şurda, aha onun en sonuna geçecen" dedi kapıdaki kibar danışma memuru..
Vazifemi yaparak şoordaki uzun kuyruğun sonuna geçtim..
Bir süre sonra sadece 2 si çalışan 6 vezneli bölüme yaklaştığımı farkettim..
Yanımından iki kişinin desteğiyle zar zor yürüyen yaşlı bir teyze geçti ve refakatçileri teyzeyi ilerideki banka oturttular..Sonradan teyzenin oğlu olduğunu anladığımız arkadaş velayet vs. ile ilgili olan bankoya yaklaştı..Anlattı anlattı anlattı..Bankonun arkasından kalın, simsiyah, tek kaşlı bir ağır abi kaltı ve teyzeyi oturduğu yerde süzdü..Sonrada;
“şimdi bu konuşamıyormu?” dedi..Teyzenin oğluda, yok konuşamıyor yazamıyor falan anlattı birşeyler..Arkasından da teyzenin nüfus cüzdanı, sigorta kartı, emekli cüzdanı vs. olmadığını anlattı..Yani teyze teknik olarak yaşamıyor..Memur ileriye doğru “şefiiiiiimmm” diye bağırdı ve nüfus dairesinin şefi olduğunu anladığımız kısa boylu bir bayan geldi..Standart memur..Diz altı etek, uzun kollu triko, el örmesi cepli yelek, tel tel ayrılmış saçlar ve tamamlayıcı olarak sivri çerçeveli bir gözlük..Aynı şekilde teyzeyi süzdü ve aynı şekilde;
“hem konuşamıyor, hem yazamıyor hı? ve kimliğide yok? adını biliyormu kendisi?” dedi.. Teyzenin oğlu aynı şeyleri ona da anlattı..Arkadan şef;
“peki parmak basabiliyormu?” dediğinde ben koptum..
Şef müdüre sormam diyerek gitti ve birkaç dakika sonra geldi;
“Kendisini gördüysek olurmuş” dedi memura;
“Parmak bassın ama kendisi adını söyleyip basmalı” dediğinde bir sarsıntı daha yaşadık..
Memur; kağıtları doldurdu, teyzenin oğlundan imzalar aldı ve teyzeyi getirin dedi..
Teyzeyi iki kişi kaldırdı, bankoya kadar sürükledi ve ayakta tuttular..Bu sırada o kalın, siyah, tek kaşlı memur abi ayağa alktı, kendisinden hiç beklenmeyecek o klasik Türk empatikliği ile teyzeye doğru eyildi ve;
“anaaaaa naasssaaannn aanaaaaaaa? Ben gördüm işte tamam..” dedi..Bundan sonrasını hayal meyal hatırlıyorum..
Sonra teyzeye adını söyletmeye çalıştılar hep beraber..Teyze, iki nefes arasında birşeyler mırıldandı ama hiç kimse anlamamıştır eminim..Oğlunun düzeltmesiyle durum netleşti..Sonra teyzenin elini tutarak parmak olayını hallettiler ve teyzeyi oturttular..İşleri bitincede çekip gittiler..
Ben hala şoordaki sıranın biyerlerindeydim..
Bu arada o teyze kimdir? Neyin veraseti için getirilmiştir? Gerçekten o teyzemidir? Dışardan parayla tutulmuş birisimidir? Hiç birşey bilinmiyordu..
Ama ben muhtarlıkta kayıtlı bulunan ve daha önce defalarca aldığım ikametgah ilmuhaberini almak için tüm gün kazındım..